Bundan iki yıl önce ünlü koreograf Wayne McGregor, The Royal Ballet için hazırladığı Woolf Works balesi için kompozütör Max Richter’dan üç bölümden oluşacak bir eser çıkarmasını ister. Üç bölüm olmasının nedeni balenin üç Virginia Woolf eserinden yorumlanarak hazırlanmasıdır; “Mrs. Dalloway”, “Orlando: A Biography”, “The Waves”.
1960’ların Amerika’sında doğan; öncülerinin Steve Reich, Terry Riley ve Philip Glass gibi isimleri olduğu minimalist müzikten oldukça etkilenmiş bir Modern klasik temsilcisidir Max Richter. Piano Circus projesinin de bir üyesi olan Max ilk çalışmalarını 2000lerin başında yayınlamıştır. 2002 ve 2004’de yayınladığı Memoryhouse ile The Blue Notebooks adlı iki albümden sonra daha çok film müziklerine yönelir. Ocak ayında albüm formatında yayınlanan Woolf Works ise, Richter’in ilk bale müzik denemesi.
Mrs. Dalloway
Max Richter, Virginia Woolf’un en klasikleşmiş eseri Mrs. Dalloway’i en geleneksel şekilde sunuyor bize. Duygusal piyano eşliğinde ruha dokunan yaylılar…
Kitap ana karater Clarissa Dalloway’in bir gününü anlatır. Dalloway akşam vereceği davetin hazırlıkları için Londra sokaklarında dolaşırken kitabın öteki karakteri Septimus Warren Smith aynı sokaklarda başka bir amaç uğruna dolanmaktadır. Birbirinden habersiz şekilde aynı sokaklarda dolanan bu iki karakter In The Garden(Mrs. Dalloway) ve War Anthem(Warren Smith) parçalarıyla temsil edilmiş.
Big Ben’de çalan çanlarla açıyor ilk perdenin ilk bölümü Words. Ardından Woolf’un günümüzde kalan tek ses kaydından bir kesit duyuyoruz.
O puslu girişten Max’in piyanosu bizi çıkartıyor, belki de albümün en umut dolu parçası olmuş In The Garden. Ardından gelen War Anthem ise ilk anda beni bir Christopher Nolan filmi havasına sokarken, bir yandan da Max Richter’ın ilk çalışmalarına göz kırpıyor. Örnek olarak 2004 yılı çıkışlı albümü The Blue Notebooks’dan On The Nature Of Daylight‘ı verebilirim.
İlk bölümün kapanışını Meeting Again yapıyor. Açılıştaki gibi çan sesleriyle başlıyıp müzikal açıdan öncesindeki iki parçanın harmanlanmış bir oluşumunu görüyoruz.
Orlando
Woolf, en fantastik eserlerinden biri olarak kabul gören Orlando’da cinsiyetini değiştiren bir yazarın yaşadıklarını anlatır okuyucusuna. O dönemin geleneksel edebiyat yapısında çığır açan bir eseri ilk perdedeki gibi geleneksel bir müzikle değil de daha yenilikçi bir müzikle sunmayı düşünmüş Richter. Bu yenilik olarak piyanodan kalkıp synthesizerın başına geçerek modern klasiğin geleneksel yapısına ambient türünde elektronik öğeler katmayı seçmiş. Persistence of Images, Genesis of Poetry gibi bu elektronik sounda sahip parçaların arasında Transformation ve The Tyranny of Symmetry gibi yaylıların ön planda olduğu parçalar da yer alıyor.
The Waves
“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”
Yukarıdaki intihar notuyla başlıyor son perdenin tek parçası olan Tuesday. İsminin salı olmasının nedeni Woolf’un intihar etmeden önce kocası Leonard Woolf’a bu notu bir salı günü yazmış olmasıdır. 20 dakikayı aşan süresiyle albümün en uzun parçası olmakla beraber bana göre yaşattığı duygu olarak da zirve noktasıdır. Gillian Anderson mektubu okurken arkadan gelen tüyler ürpertici çelloya kıyıya çarpan dalgaların eşlik etmesi çok etkiliciyi bir komposizyon çıkartıyor girişte. Bu etkiliyici başlangıç yirmi dakika boyunca devam edip gene dalga sesleriyle son bulmakta.
Bu sene dinlediğim en başarılı çalışmalardan biri diyebilirim rahatlıkla Three Worlds: Music From Woolf Works için.